Kibirli tanrı!
Doğanın eşsiz düzeni ve içinde yaşayan tüm canlıların her biri bir tek özelliğe sahip gibi gözükse de aslında, tek bir ilkeden yola çıkarak çeşitlenmiştir: Çevre.
Başlangıcını bilmediğimiz evren de bu ilke üzerinden çevresel zenginliklere bağlı olarak günümüze gelmiştir.
Öncelikle şunu iyi bilmeliyiz.
Yaşamın bir tek hakikati vardır; evren dahil her şey ölecek…
Yaşamın bir tek kuralı vardır; çevre olmadan (Nedensellik İlkesi) hayat olamaz…
“Nedensellik İlkesi”nin güzel tarafı, atom altı parçacıkların sürekli olarak yaşamın basit olarak yenilenmesini sağlayan enerjisi ile ortaklık planını desteklemesidir.
Bir ortaklık planı olan çevre, kendi gerçekliğini çevrenin etkisiyle en ekonomik olana göre şekillendirir. O yüzden de, hiç karşılıksız olarak “Kendi Kendini Örgütleme” hakikatinde her an, zamansız ve mekansız olarak kendini yeniler.
Milyarlarca yıldır devam eden bu çeşitliliğin bir parçası olan dünyada yaşayan canlıların insan hariç ortak özelliği, toplumsal yasalarla hareket etmesidir.
Dünya’daki en sempatik canlılarından Mirket’ler, yukarıda bahsettiğim bu harika özellikleri sayesinde tanınmaktadırlar.
Afrika’da Kalahari Çölü’nün hemen hemen tamamında yaşarlar. En az 20, en çok 50 Mirket’in bir araya geldiği aileler halinde toplumsal yasalarla hareket ederler.
Birbirlerini korumak ve yaşamları boyunca desteklemek en başta gelen özelliklerinden biridir. Aralarında, gerçek anlamda toplumsal iş birliği yaparlar ve diğer Mirket’ler ile hiç bir sorun çıkarmadan, her ne kadar düşman gibi görülse de güvenle paylaşabilirler.
Kolektif olarak çalışan ve imece usulü yaşayan dayanışmacı canlılardır. Bu bakımdan sosyal zeka olarak gelişmişlik gösterirler.
Evet, doğanın düzeni içinde yaşayan bir çok türde bu özellik bulunur ancak, Mirket’ler bunu sosyal zeka anlamında ve de en önemlisi hiç bir çıkar gözetmeksizin yaparlar.
İstihdam, ilk defa 1680 yılında Fransız dilbilimci François de Mesgnien Meninski tarafından kullanılmış ve “hizmet ettirme, hizmetinde çalıştırmak, kullanmak” anlamları içerir.
İnsanın tüm tarihi boyunca ortaya koyduğu bir tek özellik vardır o da; karşı tarafı kullanmak, kendinden ayrı ve küçük görmek!
Yani; bilmediği bir yapıdan hareketle her ilişkisinde istihdam yaratmak!..
Ancak, yukarıdaki örnekten yola çıkarak Mirketler’in yaptığı gibi bir yaşam süreceksek;
Aslında, istihdam; sağlıklı ilişkiler zincirinin halkalarını birlikte eklerken, yaşamın içindeki yapılanmasına zarar vermeden, gereksinimlere uygun ihtiyaçları gerçekleştirmek demektir.
İstihdam; toplumsal gelişim ortaklığını zihinsel özgürlük çatısı altında ötekileştirmeden, ilişkileri oluşturan yaratıcıları bir araya getirmek ve yaratıcılarının eğitimine katkıda bulunmak demektir ve her insan bir kaynak, bir istihdamdır.
Bu kaynaktan en iyi şekilde sonuç almak ise zihinsel özgürlük gerektirir.
Yaşam, nasıl ki tüm canlılar için olanı özgürce değerlendiriyorsa, insan da dünyaya ait kaynakları yaşamın bir parçası olma bilinciyle zihninden özgür yapısı ile değerlendirmeli, istihdamın yaşam olduğu hakikatinde, “Lider-im” inancı mahkumiyetinden kurtulmalıdır.
Her bir insan istihdam yaratandır ama biriktirerek yaşaması korku ve güvensizlik kaynaklı bir zihin modeline sahip olduğunu gösterir.
İnsanın, kendini; “diğer canlılardan ayrıyım” ve “daha akıllıyım” diye görmesini sağlayan özelliği yüzbinlerce yıldır başına iş açmıştır.
Kimi zaman bilerek, kimi zaman bilmeden ama sürekli doğa yasalarına müdahale ederek, aynı zamanda da çevreyi etkilediğine kör yaşayarak.
Bunun temelinde yatan en önemli neden, insan türünün doğanın içinde olan öncesi ama sonradan doğanın içinde yaşamadan DNA’sına müdahale edildiği için gelişmeden yıllar atlaması!
Tüm dini mitolojiler ve kitaplarda insanın yaratıldığından bahseder.
Evet.
İnsan yaratılmıştır ve yaratan tanrı da insanın biat etmesi için (günümüz insanı hiç umursamasa da) ona kurallar getirmiştir.
Buraya kadar her şey gerçek gibi gözükür ancak, bir noktada bu gerçeği bugün ele alırken, hiç de öyle olmadığı anlaşılmaktadır.
Eğer, insan, DNA’sına müdahale edilmeden doğal sürecinde yaşamını sürdürüyor olsaydı, hala ağaçlardaki primatlarla birlikte hareket ediyor olurdu.
Dünya’daki tüm felaketlerin sorumlusu insandır ve bazı insanlar bunu hiçbir şekilde önleyememektedir!..
“Biz size akıl verdik”, “Oku” ayetlerini elinin tersiyle iten, hiç bir koşulda aklını kullanmayan ve tüm yaşamı inkar edercesine ortalığı kırıp döken, utanmadan yaşama hakkının olduğu söylerken bile inanmamaktadır. Çünkü, inanmak için yaşama dokunmak gerekir.
Dünya’daki tüm türler yaşama dokunurken, insan o kadar kibirlidir ki, aklını kullanmak yerine yapay zeka gibi bir yapay akıl yaratıp beynini dumura uğratmayı, işini görecek köleleri için robotlar gibi François de Mesgnien Meninski’nin istihdam anlayışıyla hareket etmeyi ve de en önemlisi kendi DNA’sına müdahale ederek tanrıcılık oynamayı tercih etmektedir.