Ölene kadar esir!

“NEDENSELLİK İLKESİ”Nİ FARK ETMEK, İNSANA KİM OLMADIĞINA DOKUNMA İZNİ VERİR. BU İZİN, AYNI ZAMANDA, İNSANA HEM KENDİSİNİN ÖĞRENCİ VE ÖĞRETMENİ, HEM DE LİDERSİZ LİDER OLDUĞUNU GÖSTERİR

Semboller ve işaretler, on binlerce yıldır insan yaşamını derinden etkilemiş, hala da etkilemektedir. Bu etki, insanın, geleneksel dinlere inanmasıyla daha da karmaşık bir hal almış, dolayısıyla da zaman içinde travmatik sonuçlara neden olmuştur.
Semboller ve işaretleri hayatlarının mihent taşı yapan sorunların yaratıcıları, dinler aracılığıyla insanı zihinsel değişikliğe zorlarken, bilerek yönlendirmekten geri kalmamış (!), bu yönlendirme bugün bile devam ederken, insanın sorumsuzca yaşamasına yol açmıştır.
Çok değil, birkaç bin yıl önce, zorla kabul ettirilmiş bir dine karşı tepki olarak; “benim ki daha iyi” (!) diye, inandırılmaya çalışılan diğer dinler ve inananları; kendi dinlerinde bile “ben-sen” ayrımı yapıp, her türlü savaş vermeye devam etmekte; “her insan aynı, tek fark düşünce” gerçeğini, görmezden gelmeyi sürdürmektedir.
Bu arada, insanlar arasında; “Semavi Dinler” denilmesinin sebebi “Semavi: Göksel” anlamına gelen, dünya dışı varlıkları yani, DNA’mız ile oynamış olanları göstermektedir.

İnsan, uzun zamandır kendine temel olacak somut şeyler aradığında, kültürel ve geleneksel geçmişini bir inanç olarak kabul etmiş ve yaşamın hakikati “Nedensellik İlkesi”ni yok sayıp, yarattığı inancına göre düşüncelerinin kölesi haline gelmiştir.
Kültürel mitlerinin, yaşam enerjisini sağladığına inanırken kararlarını, kültürel mitlerinden gelen bu bilgiye göre vermeye devam etmektedir.
Son derece etkin bir rol üstlenen bu bilgi, onu başka uçlara yönlendirmektedir ki, uçlardaki bu insan, ironik doluluğunu geleneksel bilgisiyle yarattığını, her düşünce ve eylemiyle göstermekte “hayat bir savaştır” diyerek, etrafına acı vermeye devam etmektedir.
Tam bir sorumsuzluk örneği gösterip bir başka canlıyı; “tanrı adına” diye, öldürmekten çekinmediği gibi onu öldürebilmesi için inandığı tanrısıyla pazarlık bile yapmaktadır.
Kendine dokunmak istemediği ve yaşama asla güvenmediği inancı içinde düşüncelerine uygun bir modelde güvenebileceği bir lider, bir dine teslim olmanın dayanılmaz hafifliğine biat etmeyi görev saymaktadır.
Tüm hayatını, bir inancın ellerine teslim ederken, aynı zamanda her şeyden şikayetçi olmayı sürdürmekte, “İkinci El” insan olarak bilmediği bir öteki dünya inancı içinde çırpınmaya devam etmektedir.
Oysa ki, insanın nefes aldığı her an, yaşamı fark etmesi nedeninin hem yaratanı, hem de kendi olduğunu ve de bu nedenlerinin üzerine korkularını diydirdiğine dokunması gerekir.
İnsan, dinin bir yaşam değil, yaşamın bir din olduğunu anlamak istememektedir. Çünkü, kişisel beklentileri, çıkarları ve en önemlisi korkuları, tüm bu zihin yapısı içinde yer almaktadır.
“Benim dinim, senin dinin” çatışması yaratıp, başarılı bir bölen olduğunu gizlerken, yönlendiren düşünce modeli tekrarlar ziniciri oluşturmaya devam ederken, bu düşüncesinin tam bir esaret hayatı yarattığının farkında olmadan, ölene kadar her türlü kararı vermekten asla çekinmemektedir.
Dinin bir yaşam olarak sunulmasının insanda derin yaralar açması, düşünce modelinin yönlendiren olduğunu gösterir ki; önce, “gelecekteki güvenim” beklentisiyle bir lidere bağımlılık yaratır, sonra da, kendine olan sorumluluğunu, sorumsuzluk haline getirir.
Halbuki, yaşam din olunca; hem kendi olacak, hem korkması gerekmeyecek, hem de korkmadığı için yaşama olan sorumluluğunu, özgürce yerine getirebilecektir.
İşte, tam burada; “Lidersiz Lider” olmanın eylemi ortaya çıkmaktadır ve bu eylem, yaşamın kendine ait bir bütün olarak gerçekleşir.

Bugün insan, her türlü sorumsuzluğunu gerçekleştirmek için büyük çabalar sarf ediyor, “Deneyimim, Özgürlüğüm” adı altında, bir şey haline dönüşüp, kendine ihanet ediyor.
Arzularının, “var olmayanın peşinde koşan, yorulur” tepkisini anlamadan…
Hırslarının, “istediğinde felç, elde ettiğinde ölü olursun” dediğini duymadan…
Bağımlılıklarının, korkuları ve kıskançlıkları olduğunu bilmeden…
Kibrinin, kendini fark edemez hale getirdiğini göremeden…
…tüm bunların bir “Lider İnancı”ndan kaynaklandığını, “Bir şeyler yanlış mı, yoksa, gerçekten bilen cahiller miyiz?” sorunu, kendine sorma cesaretini bile gösteremeden “İkinci El” yaşamaya devam ediyor.
…ve de sistemlerinin devamı için yarattığı yasalarında; “Suçlusun” kararı veren çıkarlar zincirine ait bir ikilikte, düştüğü zavallı durumunu bile bile görmezden geliyor (!)