Sosyalleşen boşluk!

İNSANIN SÜREKLİ SOSYAL BİR CANLI OLDUĞU İDDİA EDİLİR. BU GERÇEK, BİZE; “SOSYAL OLMAK, İNSANDAN ÖNCEKİ TÜRLERE AİT, BİRLİKTE OLMANIN GÜVENCESİ ADINA, KORKU KAYNAKLI KORUNMA İÇGÜDÜSÜ” OLDUĞUNU ANLATIR

İnsan, sürekli akıllı olduğundan, zeki olduğundan bahseder. Her soruna çözüm bulduğunu iddia eder. 6 saniye kuralını inkar eder ama kuralın, geçmişi olduğunu bilmediği için her ne üretiyorsa, yarattığını zanneder.
Kararlarının, düşüncelerine ancak, kendine ait olmadığını fark edemez.
Düşüncelerinin, tüm geçmişi kapsadığını asla anlayamaz.
Hatta, düşüncenin ne olduğunu fark edemediği, anlayamadığı için de kendinin ne olduğunu bilemez.
Öncelikle, kim olmadığının bilmesinin gerekli olduğunu, sonra kim olduğunun hakikatine dokunması ile kendinin evrene ait olduğunu anlayabilir.

Dünya’da insandan önce seçilmiş, kişiye özel, şirketlerin denetiminde ya da vaat edilmiş topraklar yoktu.
Sınırları belirlenmiş, her birinin kendine ait yasaları, güvenlik güçleri, bayrakları olan topraklar yoktu.
Ne vardı?
Primatlar içinde bize en uygun olanların bu zihin yapısına ait oldukları bir yaşam vardı ve hala da var (!)
O yüzden, insanın anlaması gereken çok çok önemli bir konu, sınırlı uygulamalarının geçmişten gelen bilgi olduğunun farkına varması gerektiği… (!)
Akıllı ve zeki olmak insana ait bir özellik değildir…
Evrendeki tüm canlılar akıllı ve zekidir. Hatta, öyle zamanlarda. insandan o kadar çok akıllı ve zekidir ki, insan bunu gördüğünde anlayamaz bile… (!)
İnsan, evrenin “Nedensellik İlkesi” ile olduğunu, sürekli dinamik olduğunu ve insan dışında da sayısını bilmediğimiz kadar canlı olduğunu görmek, anlamak, bilmek istemez. Çünkü, her şeyi bildiğini iddia eder, her konuda bilgi sahibi olduğu söyler ama her seferinde yanlış yapmaya devam eder ki, bunu bile kibiri yüzünden inkar eder (!)
İnançlarına bağımlı hedefleri, kişiselleştirdiği kararları ile farklı sistemler yaratır, bu zihin yapısının tüm hayatı dahil, etkilendiği gösterir. İnsanın yarattığı ve sürekli geliştirdiğini düşündüğü sistemlerinin bile alt yapısının dinsel inançlar, öğretiler, ritüeller içerdiğini fark edemez.
Korkuları ve güvensizlikleri bu model bir sürecin ortaya çıkmasına, geçmişten getirdiği zihinsel bilgisi ile desteklediği sanal bir hayatı olmasına neden olur ancak, bunu da görmek istemez. Çünkü, her şeyi biliyordur (!)
Akıllıdır (!)
Zekidir (!)
Sanal dünyasında yarattığı “sonsuzluk inancı” içinde yaşadığı için de kendinin ölümsüzlük katına taşımıştır. Sürekli ölümsüzlüğü bulmak için düşünür, başka canlılar üzerinde deneyler yapar, araştırır, bilimsel çalışmalarla sonuç bulacağını hayal eder.
Bu çalışmalarını da gelecekte çocuklarına, torunlarına hatta, insanlık için miras olarak bırakacağını söylese de günü yaşamadığına kör olduğu için sanal dünyasında çırpınırken ölür (!)

İnsan sadece ilişkide var olur aksi takdirde, ortada yoktur. Evrensel ilişkiyi anlama yokluğu, düşünceden kaynaklanır ve düşüncesi geçmiş olduğu için de boşluk doldurur (!)
İnsanın sürekli sosyal bir canlı olduğu iddia edilir.
Bu gerçek bize; “Sosyal olmak, insandan önceki türlere aittir ve birlikte olmanın güvencesi adına, korku kaynaklı korunma içgüdüsüdür” olduğunu anlatır.
Evet, günümüz insanı sosyaldir (!)
İnsan, sosyal bir canlı olduğunu kabul ettiği için birlikte hareket ettiğini, topluluklar kurduğunu, eğlendiğini, özgürce yaşadığını (!) zanneder ancak, hırsları, kibiri, açgözlülüğü, ihtiyaçlar listesinin sürekli artığını ve en önemlisi de tüm bu sınırladığı dünyasında korkularından kaynaklı olarak tek başına acı çekerek yaşadığını, sosyalleştirildiğinin bir sonucu olduğunu göremez.
İnsan akıllı ve zeki bir canlı ise sosyal değil, evren ile ilişki içinde olduğunu fark etmesi gerekir.
Evren ile ilişki içinde olan bir insanın sosyal olmasına ihtiyacı yoktur.
Çünkü,
O insan, zeka olmuştur…
O insan, her şey olmuştur…
…yaşamın içindeki hayatı artık boşluk doldurmuyordur (!)

Sosyal çevresi içinde kaybolan insan, sosyalleşmeden gelen zihin yapısı içinde, tarihin tekerrür ettiğini fark etmiş olsaydı, çorbaya dönmüş hayatının içine sürekli tuz atmazdı (!)