Statik temelci!

TEKEL, YARATTIĞI SİSTEMİNİ KORUMAK ADINA, -SÜBLİMİNAL MESAJLAR- İLE EKONOMİK TERMİNOLOJİSİNİ KABUL ETTİRİP, İNSANA “SENİ GÜVENCE ALTINA ALDIM (!)” İDDİASINDA BULUNURKEN, ARKASINA SAKLANDIĞI KANUNLARINI YİNELEYEN AÇGÖZLÜLÜKTÜR!..

Tekel, etimolojik olarak; “Statik Verimsizlik… Kaynak İsrafı…” anlamı taşır.
Tekel, bir tek amaç ve hedef için yaratılmış, günücü patent denilen kişiselleştirilmiş, özel statüye bağımlı olan bir zihin yapısından alan aldatmacadır. Dolayısıyla, yaratılmış köleliğin inananları için sadece mastürbasyon sürecidir.
Tekel, bir sistem olduğu ayrıca, etnik kimlik yarattığı için insan zihnini sürekli çıkarlarına alet ederek, körelmesine neden olur.
Tekel, zihinsel temeli korku ve güvensizlik üzerine kurulu olan primat kaynaklı geçmişine ait insanın, aynı şartlarda yarattığı gruplaşma çizgisi ile uzlaşmadan yoksun, şiddet içerikli ve de savunmasız kalmasını sağlar. O yüzden, doğada, sadece insan için tarih sürekli tekrar eder, insanlar arısındaki savaş hiç bitmez.
Tekel, yarattığı sistemini korumak adına, -Sübliminal Mesajlar- ile ekonomik terminolojisini kabul ettirip, insana “seni güvence altına aldım (!)” iddiasında bulunurken, arkasına saklandığı kanunlarını yineleyen açgözlülüktür!
Tekel, doğanın tüm yasalarını çiğnediği için dünyanın yaşam dengesini bozarak, canlıların geleceğini tehdit eder, türlerin ortadan kalkmasına neden olur.
İnsanın günümüze kadar yarattığı tekellerinin, yani; sistemlerinin ki, bunun içine dahil edilmiş dinler de dahil olmak üzere yaşamla hiçbir ilgisi yoktur. Yarattığı tekelleşmiş sistemler bütününde zihinsel çürümesini sürdürür.
Tekel, aslında, felsefede temelcilik kabul edilen bir inanç teorisinin kökünden de oluşmuştur. Başka inançlara bağlı olmadan yaşamanın nedeni olduğunu iddia etse de temelcilik de bir inançtır, evrimle ilgisi yoktur.
Antik Yunan felsefecilerinin “bilme” adını verdiği “mantık” gibi bir inançtır ve bu temelcilerin tanrıyı arayan teorisinden öteye geçemez.
Tekel bildiğini iddia etse de ya da bilgiye sahip olmak için bilimsel çalışmalar yapsa, teoriler üretse de “Evrensel Alfabe” ile okumayı bilmediği için aslında hiçbir şeyi bilemez.
Tekeli inkar eden, önermenin, deneyimin ve duyularının çemberinden çıkmış insan, zihninin çürüdüğünün ispat eder, savunmasız hale geldiğini kabullenir ve sadece böyle bir insan dindardır (!)
Tekelci bir insan hiç bir zaman dindar olamaz.
Dindar olması için öldürmemesi gerekir, öldürüyor. Çünkü, primat zihin yapısı ile hareket ediyor.
Dindar olması için doğa ile uyum içinde yaşaması gerekir, yaşamıyor. Çünkü, kişiselleştirdiği hazzı önceliği oluyor.
Dindar olması için kapıyı içerden çaldığında duyması gerekir, tam tersine dışındaki gelenekleri ile yaşıyor, kapıyı çalmıyor, sürekli kilitli tutuyor. Çünkü, korku üzerine kurduğu travmatik hayatını biat etmek adına başkasının ellerine teslim ediyor.
Dindar olması için yaşama karşı sorumlu olması gerekir, sorumsuz davranıyor. Çünkü, yaşamın hakikatini inkar ediyor.
Dindar olması için tekelleştirdiği sistemini yıkması gerekir ama hayali sistemine (Tekel) bağımlı yaşamayı seçiyor. Çünkü, çürüdüğünü hissetmiyor.
Hayatının, kültürü ve de gelenekleri ile şekillendiğine inandığı sürece de dindar olamıyor!
Şu ana kadar insan yaşamında ortaya çıkan tek bir hakikat gözüküyor, o da; “İnsan, köle olarak ölüyor.”
Ne kadar malı olsa da,
Ne kadar parası olsa da,
Ne kadar özgür olduğunu iddia de zihinsel travmaları ile yarattığı psişik zamanında boğulmayı sürdürüyor. Doğa yasalarını inkar eden, “İnsana özgü” diye adlandırdığı kişisel hayatını tekrarlamaktan öteye geçemiyor.
Binlerce yıldır, sınıf ayrımı yaratan sembolleri, işaretlerinin etkisindeki zihinsel köleliğini, kendi sınırlı çerçevesi içinde diğer canlılara ölümcül olarak yaşatıyor.
Böyle bir insanın dindar olması mümkün değil.

Yaşamak, bir değişim ya da dönüşüm yolculuğu, bir kişisel gelişim eğitimi değildir.
Yaşamak, yolu olmayan hakikatin çiçek açma özgürlüğüdür ki, bu yaşam hakikattir, bu yaşam dindardır.
İnsan, dindar olmayı istemediği için “Evrensel Alfabe” ile okuyamaz.
“Evrensel Alfabe” dindarların okuduğu, içinde kelimenin olmadığı hakikat yolculuğu lisanıdır ki; bu lisan evrenseldir, evrenin tamamını kapsar.
İster dünya, ister başka bir gezegen veya başka bir galaksideki canlı olsun “Evrensel Alfabe” ile konuşmayı bilen dindar için kainatın tüm kapıları açıktır.
Bunun için ne bir okul, ne bir öğretmen, ne de bir öğreti vardır.

Bütünüyle yeni ile karşılaştığımızda tüm eski cevaplar, kurallar, gelenek ve kültürümüz, yani; zihnimiz yetersiz kalır.
Asla, yeniyi bilemez, cevaplayamayız.
Günümüzde olduğu gibi (!)
İnsanın burada olmasını sağlayan ya da insanın burada olduğunu sanan tarafı enerjinin “Nedensellik İlkesi” ile olan ilişkisidir.
İnsan, enerjinin özgürlüğü olduğunda, o zaman olur, o zaman “Evrensel Alfabe” ile konuşma yetisi ortaya çıkar.
İnsan, ertelenemeyecek bir sorunu olduğunu fark ettiğinde ve onunla ilgilendiğinde, gördüğü tek şey sorunun kökünün ona ait olduğu ise o zaman hakikate dokunabilir.
Ertelenemeyecek sorununun kendi bilinci olduğunu gördüğünde dindardır…
…ve yeninin olması için eskinin ölmesine ihtiyaç olduğunu bilendir.
Ölüm, yeninin anahtarıdır.
Ölüm olmasaydı sonsuzluk olurdu ki, sonsuzlukta yaşam olamaz.
Yaşam, her an ölür, her an yeniyi yaşar.
İnsan, ölümün zaman olduğunu fark edemediği için,
kendi kişisel hayatına aitmiş gibi kabul ettiği için,
psişik zihin yapısı üzerinden geleceğinin bir parçası olduğu için,
hayal dünyasını yarattığı için “İşte gerçek bu” diyerek, sanal zihin yapısı ile hakikati, yaşamı inkar eder, tekrarlarında yaşandığını zanneder.
Böyle bir insan dindar değildir.