Yanmış psikoloji!

İNSANIN VAR OLDUĞU GÜNDEN BERİ TÜM HAYATI DÜALİTE İÇERMEKTEDİR. YÜZBİNLERCE YILLIK TARİHİNDE PRİMAT ZİHİN YAPISI KAYNAKLI, ŞİDDET VE KURBAN ETME İNANÇLI ÖLDÜRME KARARLARINI -HÂLA- GÖREBİLİRİZ (!)

ABD’nin Kaliforniya Eyaleti, Los Angeles şehri, Palmdale bölgesinde yaşayan Gabriel Daniel Fernandez 8 yaşında, biyolojik annesi ve sevgilisi tarafından işkence edilerek öldürüldü.
Türkiye’de yaz tatili için ailesi ile birlikte gittiği Ankara’nın Polatlı ilçesinde arkadaşları ile oynamaya çıktıktan sonra kaybolan 8 yaşındaki Eylül Yağlıkara cinsel istismar sonrası vahşice öldürüldü.
Japonya’nın Kagoshima Eyaleti, Izumi şehrinde yaşayan 4 yaşındaki Riara Otsuka, annesinin sevgilisi tarafından şiddet görmesi sonucu öldürüldü.
Dünya’nın farklı bölgelerinde gerçekleştirilmiş üç cinayette de, -kıskançlık kaynaklı- primat zihin yapısı ile karar verildiği görülüyor.

“Harika bir avukat olmak istiyorsanız, evrensel yasaları bir kenara bırakmalı ve müvekkilinizin -yanlış da olsa- inandığı her şeyi haklı çıkarmalısınız. Hatta, birinci derece cinayetten ölüm cezasını infaz etmelerini engelleyebilirseniz, o zaman çok iyi bir avukat olmuşsunuzdur…”
700 Milyon Dolar dolandırıcılıktan 20 yıl hapis cezasına çarptırılan Harvard Hukuk mezunu Avukat Marc Dreier’in ofisinde, yanında çalıştırdığı 250’ye yakın genç avukata “Başarılı Avukat nasıl olursunuz?” diyerek, sürekli anlattığı bu inancı aslında, -hedef odaklı- primat zihin yapısı ile karar verdiğini gösteriyor.

Dünya’da, gözlemci statüsünde bulunan Vatikan ve Filistin’i de sayarsak, toplamda 208 ülke vardır. Bu 208 ülke içinde Birleşmiş Milletler üyeliği bulunan 193 ülke ile egemen bir devlet olarak kabul edilen ancak, Birleşmiş Milletler üyeliği bulunmayan Vatikan dahil, toplam 194 ülkenin bayrağı kabul edilmektedir. Bu ülkelerin tamamında, sembol bayraklarını korumak için yemin etmiş güvenlik güçleri (ordu, jandarma, polis), ya da Vatikan gibi, prenslik olarak yönetilen ülkelerde sadece güvenlik kollukları bulunur.
İnsanın -korku kaynaklı bu güvenlik modeli- aslında, primat zihin yapısı ile karar verildiğini gösteriyor.

İnsan, sürekli olarak şu tekerlemeyi söyler; “Geçmişi unut, geleceğe bak… Geçmiş, geçmiştir…” Hatta; “Gözlerimiz öne baktığı için arkana bakma” gibi…
Ancak, bu inanç, insanın kendini inkar ettiğinin ispatıdır (!)
Bilimsel tüm çalışmalarda canlı yaşamı incelenir, araştırılır, günümüze kadar gelmiş evrenleşme süreci anlaşılmaya çalışılır ve sonuçları ile de insan, kendi geleceğinin planlarını yapar. Yapar da, yukarıdaki belirttiğim; “…geçmiş…” inancını da baş köşeye oturtur (!) Çünkü, insan sadece düşünerek karar verir. Yüzbinlerce yıldır da anlayamadığı; düşüncenin geçmişi olduğudur.
İnsan yaşamının tamamına baktığımızda mitler ve efsanelerinde gelenekleri, kültürleri birinci sırada yer alır.
Yani; “GEÇMİŞİ…”
İnsanın düşüncesine olan bağımlılığı, zihinsel boşluğunu doldurmak için bir liderin kuyruğuna takılmayı getirmektedir ki; bu kararı bile -primat zihin yapısı- kökenlidir.
Yetersizliğinin bilincinde olan bu insan zihni sürekli düalite yaratır, çevreyi ve kendini fark edemediği için belleğinin yani; geçmişinin rehberliğinde yol alır.
Irksal kalıtımı dolayısıyla, geçmişin bilgisiyle hareket ederken, bu hareketinin temelini oluşturan zihinsel modeli yalnızca korkularının tepkisidir.
Devletler kurması, sınırlar oluşturması, sembol bayrakları için savaşması, geleneğine, kültürüne, düşüncesine bağımlı olması tamamen primat zihin yapısı kökenlidir.
İnsan öncesi canlılar için bu hakikatin hiçbir anlamı yoktur.
Baktığımızda, onlar da sınırları içinde yabancı istemez. Onlar da bulundukları alan için savaşır, rakiplerini öldürür hatta öldürdükleri diğer canlıları yerler de.
Peki, durum böyleyken, insan öncesi canlılar ile “Homo” olmak arasındaki fark nereden gelmektedir ya da gerçekten böyle bir fark var mıdır?
Evet, genlerinde primat olma bilgisi vardır ama insan, kendini diğer canlılardan üstün görmekte ısrar etmektedir. Onları “Hayvan” olarak kabul etmektedir.
“Akıllı ve Zeki” olduğunu söylerken de farklı olduğunu iddia etmektedir. Daha da ötesi, tüm kararlarının geçmişe ait bilgiden meydana geldiğini göremediği gibi, kendinden önceki canlıları hem küçük görmekte, hem de yaşama haklarını ellerinden alma ayrıcalığına sahip olduğuna çok rahatlıkla karar verebilmektedir.
Zamanla değiştiğini, “Homo” olduğunu açıklasa da, fiziksel ve zihinsel yapısının iç içe bir ortaklık olduğunu kabul etmediği için bölen düşüncesi, kibir ve egosu ile kararlar vermektedir.

Dünya’daki 208 ülkenin psikolojisi, zihinsel disiplini ve pratiği bulunduğu alanındaki kültür ve geleneklerine bağlıdır. Kökenleri, kavramları ve ampirik bulguları geçmişe ait bu zihinsel kısmıyla sınırlıdır. İnsan, zihinsel disiplin içinde yaşar ama disiplin aynı zamanda kültür körlüğüdür ve kültürün insan davranışının gelişimini şekillendirmedeki rolünü büyük ölçüde görmezden gelir.
Disiplini ortaya koyan zihin yapısı, düşüncenin bir sonucu olduğu halde temel psikolojik süreçlerin ortak olduğu bu gelişim ve ifadelerinin kültürel olarak şekillendirildiğini fark edemez.
Psikoloji ile ilgilenenler, dünyanın her yerinde, geleneklerden ve kültürlerden gelen kavramların bulguları birleştiren ortak bir psikoloji olduğunu iddia etseler de kişiselleştirilmiş tedavi yöntemleri ile sonuç aramaya çıkarlar nedense (!)
Oysa, psikoloji bütünlüğü kavramı, iddia edildiği gibi olsa da başlangıçta, Avrupa, daha sonra ABD’de geliştirilmiş, dönüp dolaşıp kültürel etkiden yola çıkarak anlamaya, anlatılmaya çalışılan bir modelde “Evrensel Alfabe” yani; “Zeka”yı inkar etmektedir.
Tam açıklaması; evrende, dünyada sadece insan yoktur (!)
Binlerce sene önce insan yaşamı ve psikolojisi üzerine yapılmış araştırmaların yazıya dökülmesi ki, daha sonra özellikle yakılarak ortadan kaldırıldılar (!), “Evrensel Alfabe” yani; “Zeka”yı anlatmıştı.
Sonuç olarak, devlet, bayrak psikolojisine bağlı tabloda görülen hakikat; sömürgecilik, insanın rengine göre karar verme, aşağılama, kendine biat etmesi için köleler yaratması ve en önemlisi hayvan dediği canlılardan bile daha vahşi olmasını sürekli getirmiştir.

Anne ve babamızın zihin yapısı, geleceğimizi temelden etkiler. Çünkü, onlar da temellerinde kültürel ve geleneksel etkileşim olan bir sonuçtan hayatlarına adım atmışlardı.
“Homo” olmanın farkı, sadece bu hakikatle yüzleşmekte ortaya çıkar mı iddia edemem ama ülkeler arası farklılıkların her koşulda ben-sen düalitesi yarattığını görüyorum.
İnsan, ne zaman düaliteyi fark eder, “Evrensel Alfabe” yani; “Zeka”nın kendi olduğunu anlar o zaman, zihninden, geçmişinden ve düşünceden özgür olur.
Aksi takdirde, “Evrensel Alfabe”yi okuyamadığı için hem kendini, hem de diğer canlıları ortadan kaldıracaktır.